Saturday, August 11, 2012

Truth or Dare


Sabah, yol basladi. Gittikce gidilecek bir yolun keyfi icindeyken, arkanda seni kovalayanlarin farkinda olmadan. Farkindaligin bugune kadar sana ne kattigini sorgulayip duruyorsun. Sorma. Cok soru sorarsan, onlara mukabil cok cevap alamayacagini biliyorsun. Bu yuzden aslinda cok da konusmaman, bir yerlere, kitaplara, gazetelere cok kelam etmemen gerekiyor artik. Guzel dostlarin var. Onlarla bezeli masalarda dök herseyi.

Yerin kulagi vardir. Gider. Bazi laflari gidecegi yerinden uzakta, kendi arazisinde etmenin de sirri ve fantezisi de bundan, biraz. Laf gidecegi yeri bilir. Gider de. Bu kücük bir ag. Kacilmaz ag. Yola ciktigindan ve baslangicindan bitene kadar konustugun yalanlardan aslinda herkesin haberi var. Herkes, senin oyununda sana figüran. "Bilmiyormus" gibi yapiyorlar. Kendi kurmacanda kumpasa düsmek gibisi var mi? Var mi?

Var. Kurumus bir damak, sabah erkence acilan bir kapi. Kaseye atilan anahtarlar, yorgun ayakkabilar. Yataklar coktandir ayri. Salon duman alti. Ev senin, ama koku sana ait degil. Bu baska bir hayat. Coktandir baskasin. Sen de o da. Bitmemis bu hikaye. Uzak, kacak ve dahasi ne kadar olabilirse o kadar bayat. Büyük bayat.

Kendinden baska kimseye dogrulari söyleme zorunlulugun yok. Neden kendine de yalan konusamayacagini sen de cok iyi biliyorsun, aglarken seni gormesin kimse diye cirpiniyorsun, ama hesap sorar bütün yalanlar senle duvarlar arasinda kalinca. Yalan, cindir. Cin gibidir.

Gözlerini actin. Sabah. Cin gibisin. "Bugün baska bir gün olacak, degistirecegim hayati" dedin.

Elbette, yalan.

0 comments: