Thursday, April 5, 2012

Madame Ivet

Hayatta çizen insanlar. Hayatiniza cizik atanlar. Öyle kalin ve derin cizgiler ki, belki bir baskasi izlese ve anlatsaniz, bu derinligi ne kelimeler ifade eder, ne cekseniz bir film.

Nisantasi/Teskiviye, 80'ler... Efsane Cumhuriyet Apartmani. Haftanin muhtelif günleri hayatim o evde geciyor. Mutfakta köpek Koko'ya bisküvi atiyorum. Koko biskuviyi yere düsmeden havada yakaliyor. Bir hayvanla ilk sicak temasim. Koko, benim cocukluk kahramanlarimdan. Hayvan korkusunu atmami saglayan ilk dostum.

Koko, Madame Ivet'in de en sadik dostlarindan. Öldügünde ne üzüldügünü dün gibi hatirliyorum.

Sütlü kahve ve belki de kahveye ilk aliskanliklar, Otim yokusuna bakan o evin balkonunda basliyor. Kocaman, büyükce bir ev. Bugünün bir eve dair ne öyküsü ve kalintisi varsa bende Cumhuriyet'te baslamis, sanirim..

Bahar aylarinda Madam elimizden tuttugu gibi bizi Etap Marmara terasina götürüyor. Yine kahve, yine kahve. Kahvesine koydugu ufak draje sütleri aradim durdum epey süre. Daha yeni gecen gün Kanyon Makro'da buldum. Draje süt benim icin Madame Ivet demekti.

Şıklık, hanımefendilik, nezaket, incelik, saygı, gurur, onur, konuşma kabiliyeti, kendini ifade; çocuk aklını o zaman çelmeyen ama sonraları "böyle şeyler vardı" diye mayası açılan ne varsa hepsi bana ilk sayın Ivet'i hatırlatırdı. Hayatımda gördüğüm ilk güzel kadın. Annemden sonra sımsıkı sarıldığım ilk ana gibi kadın.

Salonda bir büyük masa. Masada gümüşten sarap kadehleri. Şalom Bey ve öğle yemekleri.
Olabildigince uzak ama tarif edilemeyecek kadar yakin. Belki o büyük masa, bugün hep tepesinde oturdugum ve cevresine dostlar dolsun istedigim yemekli masa...

Simdi bir mezarligin icindeyiz. Bir grup kalabalik insan. Hayatim film seridi gibi gözlerimin önünde. Madame Ivet, cocuklari ve büyük aile. Ailede biz, bizde siz. Yillardir görmedigin insanlar. Bilip de bilmedigin insanlar. Bir kapi kapandi simdi hayatimizda, bir köprü, bir hikaye bitti. Sadece egilip, optugum isaret parmagimi topraginiza sürüyorum sayin Ivet.

Çizdiniz ve gittiniz... Saygıyla.



Bütün saatleri durdurun, kesin telefonu!
Havlamadan önce, köpeği susturun lezzetli bir kemikle
Susturun piyanoları ve onlarla çalan boğuk sesli davulu
Çıkarın “Tabutu” dışarı, çağırın bütün yas tutanları.
Bırakın üstünüzde inleyerek daireler çizsin uçaklar
Ki yazsınlar gökyüzüne mesajı: “O öldü” diye…
Siyah kurdeleler takın beyaz boyunlarına kumruların
Siyah eldivenler giysin tüm polisler
O benim Kuzey’imdi ve Güney’im ve Doğu’m ve Batı’m
Çalışma haftamdı ve Pazar tatilim.
Öğle’mdi o benim, geceyarım, mırıldanmalarım
Dilimdeki şarkıydı o
Aşk nihai sonsuzluğunu terennüm ediyor sanmıştım, meğer ne yanılmışım!
Yıldızlar artık gereksiz, söndürün teker teker hepsini
Kaldırın ayı, güneşi sökün!
Boşaltın okyanusu ve süpürün ormanı
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…
W.H.AUDEN