Sunday, April 10, 2011

Ali Teoman Öldü Mü?



Mesafelerin yakinligi da yahut uzaklassak da unutamadiklarimiz da, sadece tek birşeyi düsündürüyor gibi: Farkinda olduklarimiz, farkinda olmadiklarimizdan fazla mi, az mi? Nasil ölceriz? Ne kadar bildigimizi nasil hesap ederiz? Ayni mahallede yasadigimiz insanlarin farkinda miyiz mesela? Makul bir süre yasadiktan sonra böyle bir farkindaliga sahip oldugunuzu düsünüyorsunuz. Hele bir de olana bitene, gelene geçene çok da özenli bir dikkat harcamadan sünger gibi emme haliniz varsa.

Yan apartmanda yaşayan, yillardir karsilasip bazen ufak bir tebessüm bazen sesli bir "iyi aksamlar"la gecistirilen tanisikliklardan birine az once webde dolanirken sahit oldum. Epey zaman acikasi ne is yaptigini, sabah gider aksam gelirli rotasinin neresi oldugunu, apartmanda hangi dairede oturdugunu -tahmin yoluyla- merak edip durdum. Kimse bilmez. Beyninde ucusup dolasir bu gibi seyler. Mahalle muhtari hali ya da "farkindalik" süresini azami asmis bir yasam formu refleksi.

Neden bir gün kendisini degneklerle yürümek zorunda kaldigini görünce icimin burkuldugunu az önce yine webde gordugum ölüm haberinin icinde geçen, maruz kaldigi rahatsizlik (kanser) detayindan ogrendim. Bunlar hep bilindik hikayelerdi, benim icin.

Bilemedigim ve simdi tuhaf bir sucluluk duygusu ile kalakaldigim seyse, Ali Teoman'in bir yazar oldugu ve 1991'de takma isimle (Nurten Ay) Haldun Taner ödülü alan bir "oyuncu" olmasiydi. Her gün gelip gittigi yer Bogazici Üniversitesi Ingilizce Okutmanligiydi. Suratindaki duragan ve bazen tedirgin ifade, belki üzerinden cikarip attigi mimarlik elbisesinden kalandi.

Belki çok geçmeden ayni apartmandaki Duygu Sagiroglu'nun kapisini calmali ve kaldirimdan her geciste gördügüm dekor-atolyesinde biraz vakit gecirmek istedigimi kendisine itiraf etmeliyim...

0 comments: