Thursday, February 14, 2008

Izbe Leverkusen

Evden ciktigimda saat 19:15 gibiydi. Maca yarim saat var. 5 dakika taksi bulamadim. Bindigim taksi de Akmerkez önünde kitlendi. Kar bastirmis ilerlemiyor taksi. Zeytinoglu'ndan saptirip, en azindan metroya ulastirma cabasindayim arabayi. Neden arkadan 4. levent'e cikmadigimizi bilemiyorum dedim taksi soforune. "Ben de bilemiyorum" diye cevap verdi, sasirdim. Biyikliydi üstelik.

Ic Levent'ten metroya dogru yol alirken, bulmam gereken bir kapi numarasinin da onunden gectik. Bir tasla iki kus oldu. 19:30 metrodayim. Mecidiyeköy'de meydana cikip stadin oraya gittigimde saat 19:47'ydi. Akredite kartini sordum, yerinde yeller... Maca giremiyorum. Kale arkasi tribününe gideyim dedim bilet bulursam belki, belki. Gittim numarali ile eski acikin arasindaki bosluktan, numaralinin isiklarinin yansittigi kar yagisini izledim 10 dakika, daldim. Bilet falan hikaye oldu.

Baska takimlarin maclarinin oynandigi saat ve gün, stad cevresinden gecerken mac baslamak üzereyken atkilari ile bir grup insanin staddan ters yöne dogru yürümeleri bana hep buruk gelmistir. Biletsizler, girememisler, sefiller, bitap düsmüsler, garipler ordusu... O ordunun bir üyesiyim ben de süratle ASY'den uzaklasiyorum, boynumda atki. Biri yolda cevirip " Ne oldu giremedin mi" dese suratina bir tane gecirecegim. Sinirlerim bozulmus durumda. Maci izleyecek yer araniyorum felli fellik. Mac akiyor bu arada, 15. dakika oldu coktan. Aklima daha once de birkac kere gittigim izbe bir meyhane geliyor. Kapisina dayaniyorum. Daha once takim 100 metre otede oynarken stad disinda bir meyhanede maci izlememistim. Garip bir aldatma duygusu bu.

Iceri girdim, hinca hinc dolu. Ust katindaki ocakbasinda bir kiclik yer bulabilir miyim diye dusunup ciktim ama nafile, ust kat erkekler hamamindan hallice. Oysa ete de verseydim kendimi bu son günlerin biolojik yasantisina kisa bir es olurdu. Indim tekrar asagi, arada Arda saldiriyor, Servet saldiriyor.. Sesler gelsin kafi diyorum. Alt katta da kalabaliga karismak yorucu geliyor. Hemen giristeki "gocaman" plazmanin altinda dikiliyorum. Sinirlerim gevsiyor, iceri dogru uzanan kalabaligin o kacan gollerdeki halini gordukce... Kufurler havada ucusuyor, Kalli'ye saydiranlar, baskana saydiranlar, Ayhan'a saydiranlar, o anda sahada olmayan Lincoln'e saydiranlar... Ambiyansin icine düsmüsüm haberim yok. Tropikal bir agac kivaminda dururken sef garsonun "abi bole olmaz" israrinin birseyler almam gerektigine isaret oldugunu idrak ediyor beynim, "ver bira ver, arkasindan raki ver, su kenardaki mermerin de üstünü donat, ne varsa getir". Sef garson iki seksen uzuyor, anliyorum ki "birahane" süslü bu meyhanede "raki" icmek gayet ortalamanin üstü bir durum. "Abi burda olmaz" bir anda "Abi bir arzun var mi"ya dönüyor.. Arzum bir gol olsun, su kalabaliga ucarak kucak kucaga, hayatimda baska bir mekanda 5 dakika ayni bankta bile oturmayacagim adamlarla cosalim... demiyorum ama der gibiyim, düsüncede.



Devre gol yok, ama raki kadehlerinde 2-0 öndeyim. "Dolduralim". Devre arasinda ikmal oluyor, birileri cikiyor, yerlerine bir baskalari giriyor meyhaneye. Yakindaki marketten aldigi eski kasari koynunda mekana sokan "abi", mermerimin oteki tarafinda pakedini koyup "bir bira" diyor. "Disardan yiyecek getirmek yasak" degil anlasilan, garsonlardan biri "taze mi bu be" diyip bir tane kasar dilimini agzina atip, vizeyi veriyor "disardan getiren" abiye. Rakilar aklimi aldikca, herkes ayri birer karakter, ayri birer tipleme... Surekli gol kacsin istiyorum, duvar dibindeki 15li masa gol kactikca enfes goruntu veriyorlar, fotograf makinem yanimda yok, ah bir olsa...

Gol olsa diyorum ah bir gol olsa. Soldan Hakan'in ortasina Umit o topu ust aglara taksa, sa, sa, sa... Oluk oluk raki aksa masalarin üstünden. Les gibi sigara kokuyorum bu esnada, üstüne yenileri ekleniyor kokularin. Nefret ediyorum sigara kokusundan ve hatta sinmis olmasindan. En az 2 dus anca dezenfekte edecek beni mac sonrasinda...

Copsis, ayva, peynir, salatalik, raki, bira, tursu seklindeki tabagi geride birakip cikiyorum. Astoria'nin oraya kadar kar yagisi altinda yürüyorum, iyi oynadi diyorum bizim cocuklar ama sanssizdilar, Almanlar da iyi kitlediler. Macin cogunu izlemedim, sadece sesini duydum. Durdugum yerde tv yuzeyi ile açım 10 dereceydi, kafayi uzattikca oradan da diger izleyenlerin killanmalarina dayanamadigim icin 90 dakikanin cogunda sadece sesi duymayi yegledim.

Eve donus icin taksi cevirecegim, taksiler bos gecmiyor. Durdugum yerde bos gecenleri, onume hamle yapip oteki insanlar aliyorlar. Bir iki degil tam bes kere sesimi cikarmadan ole agac gibi duruyorum. Herkes üsüyor, hepimiz ayni anda üsüyoruz ama sogugun nezaket ve kibarliktan alip goturdugunu gormek daha da üsütüyor icimi. Bir ara arkama bakiyorum, yasli bir adam da beklemekli. Bari bulursam simdi bir bos taksi, kendisine de sorayim ne tarafa diye kafamda kurguluyorum. Tam bir bos taksi geliyor Esentepe tarafindan, hamle yapicam, arkamdaki yasli adam kosup biniyor. Yedinci hamleyi kaldiracak gibi degilim zaten kimse de kalmadi ortalikta, gelen ilk taksi binebildigim bir taksi oluyor... Eve donus yolunda bir mesaj geliyor, "Bebekteyiz gel, kahve iciyoruz". Kiriyorum dümeni sahile... Izbe'de baslayan mac günü, amerikan kahvecisinde sona eriyor. Sehrin uçları ve Galatasaray...


0 comments: